Kaygı

Kaygı

team image

Kaygı, kişilerde tehdit edici ve tehlike içeren durumlarda belirir. Yaygın biçimde olumsuz duygular, tehlike hissi ve bedensel reaksiyonlar geliştirerek kendini belli eder (Peykan, 1998; akt. Keklik, 2021)

Kaygı ve korku her birimizin hayatında yer alan temel yapı taşlarıdır; ancak ortaya çıkışları, gelişimleri birbirinden farklıdır. Kaygı, her bir deneyimimizin, her bir acımızı, başımıza gelen her bir insani durumun ötesinde meydana gelmektedir. Kaygı, özellikle de, hayattaki büyük dönemeçlerde, büyük yaşamsal dönüşümlerde ortaya çıkmaktadır

Psikopatolojik bağlamda kaygı, doğrudan (açık) yaygın bir kaygı ya da bunaltı yaşantısı ya da zaman ve yoğunlukta odaklanmış kaygı duygusu olan, panik atağı şeklinde olabileceği gibi, bu duyguların yayılımını ve yıkıcı etkilerini kontrol etme çabası olarak da görülebilen daha farklı görünümler de alabilmektedir(Ünlü, 2020)

Horney kaygıdan kaçmanın dört temel yolundan behsetmiştir:

  • Mantığa uygun kılmak
  • İnkar etmek
  • Uyuşturmak
  • Onu canlandırabilecek düşüncelerden, duygulardan, dürtülerden, durumlardan kaçınmak.

İlk yöntem, mantığa uygun kılma; sorumluluktan kurtulmak için en iyi açıklamadır ve kaygıyı rasyonel bir korkuya dönüştürmeye dayanır. İkinci yöntem; onun varlığını inkar etmektir. Kaygıyı inkar etmek, onu bilincin dışında tutmak haricinde hiçbir şey yapılamaz. Kaygıyı bilinçli olarak inkar etmek, onun üstesinden gelmek için bilinçli bir girişimde bulunmakla da mümkündür

Kaygıdan kurtulmanın üçüncü yöntemi; onu uyuşturmaktır. Bu da bilinçli olarak gerçek anlamda alkol ya da uyuşturucu alarak yapılabilir. Genelde tam olarak canlanma sağlamasa da aşırı uyku ihtiyacı da benzer bir yol oluşturur. Kaygıdan kaçmanın dördüncü yöntemi; kaygıyı harekete geçirebilen tüm durum, düşünce ve duygulardan kaçınmaktır. Kişi kaygının varlığ

Kaygı bozukluklarında kişi ya korkusunun kaynağını bilmez ya da hissetmiş olduğu kaygı, durumla orantısız bir biçimde uygunsuzdur. Özgül fobi, sosyal fobi, açık alan fobisi, panik bozukluk, yaygın kaygı bozukluğu ve obsesif-kompulsif bozukluk (saplantı-zorlantı bozukluğu) kaygı bozukluklarının en sık rastlanılan tanı gruplarını oluşturmaktadır (İnözü, 2012; akt. Ünlü, 2020).

Kaygı bozukluğunda bir takım bedensel ve ruhsal belirtiler gözlenir. Bedensel belirtiler; çarpıntı, terleme, yüzde kızarma, titreme, bas dönmesi, karın ağrısı, ates basmasi, nefes darlığı, bulantı, sersemlik ve düşüp bayılacakmış hissi şeklinde kendini gösterebilir. Ruhsal olarak hissedilen belirtiler ise; unutkanlik, odaklanamama, sisli beyin, asiri uyaniklik hali, derealizasyon, depresonalizasyon, önemli olayları hatırlayamama, nedenselleştirme güçlüğü, düşünce duraksamaları, objektif düşünmede zorluk, kontrolü yitirme hissi, basa cikamama düşüncesi, fiziksel olarak zarar görme korkusu, akıl yitirme endişesi, başkaları tarafından yanlis anlaşılacağını düşünme ve ölüm korkusu seklinde ortaya çıkabilir (DSM-5 Tanı Ölçütleri: 2014; akt. Ünlü, 2020).

Kaygının bedenlerine bakacak olduğumuzda olası yatkınlık sebebi olabilecek çok fazla faktör olmasından dolayı, ‘tek bir neden’den söz edemeyiz. Bu nedenler:

  • 1) Kalıtımsal yatkınlık,
  • 2) sürüp giden nörokimyasal bozukluklara (hipertiroidizm) neden olan fiziksel hastalıkları veya olması yakın bir hastalığa (mitral kapakçık bozukluk) yönelik sürekli bir korkunun üretimi,
  • 3) belirli saldırıya açık olma durumlarına yol açan gelişimsel travmalar,
  • 4) uygun baş edebilme mekanizmalarını sağlamada yetersiz kişisel deneyimleri ve özdeşimleri,
  • 5) Zararlı bilişsel şablonları, gerçek dışı hedefleri, makul olmayan değerleri, varsayımları veya önemli diğer insanlardan benimsenen buyrukları içerir. Aynı şekilde anksiyete bozukluklarına neden olan geniş bir tetikleyici neden dizisi vardır (Beck, Emery, 2015; akt. Ünlü, 2020).

Freud'a göre benlik ile dış gerçek, altbenlik ve üstbenlik arasındaki çelişkiler kaygının temel kaynağı olarak görülür. Doğduğumuzda henüz kendimizi doyuracak, rahatımızı ve güvenliğimizi sağlayacak durumda değilizdir ve bakıma muhtacızdır. Gereksinim duyduğumuz şeylere ulaşmada sorunlar ya da en azından gecikmeler yaşamamız kaçınılmazdır ve bu da organizmamızda acı ve gerginlik doğurur. Psikanalitik kurama göre, kaygıyı ortaya çıkaran tehditten kaçınmak için insan benliği çeşitli savunma mekanizmalarına başvurur ve aslında insanoğlunun yaşayabildiği tüm psikopatolojilerin kaynağında bu savunmaların çok aşırı kullanımı yatar (Dağ, 1999; akt. Ünlü, 2020).

Bilişsel kuramlarda, kaygı tepkisinin otomatik koşullanmaların değil, tehdit algısı ve kontrol duygusu gibi bilişsel faktörlerin sonucu olduğu yaklaşımını görürüz. Davranışçılara göre ise, kaygı öğrenilmiş bir tepkidir. İç ve dış faktörler ve yaşantı deneyimi sonucu kazanılmıştır (Ünlü, 2020).

Yaygın kaygı bozukluğu tedavisinde bilişsel-davranışçı terapi (BDT) etkin bir tedavi yaklaşımıdır. Bu yöntemde kaygılı duyguların, bilişlerin ve kaygıya verilen fiziksel tepkilerin fark edilmesi, olumsuz kendini değerlendirmelerin belirlenip değiştirilmesi, kaygı uyandıran durumlara ilişkin etkin baş etme stratejilerinin belirlenmesi ve başa çıkmanın derecelendirilmesi, davranışçı teknikler olarak da model alma, yüzleştirme, rol oynama, gevşeme ve pekiştirme gibi teknikler kullanılmaktadır (Tanrıöver, 2007; akt. Ünlü, 2020)